Abant ve Yedigöller Kuşatma Altında: Bolu'yu Tehdit Eden Maden ve Enerji Projeleri
- EE Admin

- 15 Eki
- 3 dakikada okunur

Abant'ın dingin gölü, Yedigöller'in büyüleyici renkleri... Bolu denince zihnimizde canlanan bu huzurlu manzaralar, Türkiye'nin en değerli doğal mirasları arasında yer alıyor. Ancak bu ikonik ve yemyeşil coğrafya, sessiz sedasız ilerleyen büyük bir tehditle karşı karşıya. Bu yazının amacı, Bolu'nun doğasını tehlikeye atan ve çoğu kişinin farkında olmadığı beş önemli gelişmeyi gün yüzüne çıkarmaktır.
Bolu'daki tehdit, münferit bir maden projesinden ibaret değil. Bölge, Yedigöller'den Abant'a kadar uzanan geniş bir coğrafyada, birden fazla maden ve enerji projesiyle sistematik bir şekilde kuşatılmış durumda. Üçü halihazırda onaylanmış olan toplam altı yeni proje, Bolu'nun doğasına yönelik çok yönlü bir saldırıyı ortaya koyuyor: Bir yanda ormanları yutacak taş ve kalker ocakları, diğer yanda termik santrali besleyecek bir linyit madeni ve kuş göç yollarını tehdit eden devasa bir rüzgar enerji santrali...
Farklı şirketler tarafından yürütülen bu faaliyetler, bir araya geldiğinde Bolu’nun yeşil dokusuna, su kaynaklarına ve milli parklarına yönelik bütüncül bir tehlike oluşturuyor.
"ÇED Gerekli Değildir": Ormanları Yok Eden Bürokratik Anahtar
Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED), bir projenin doğaya vereceği zararı ölçen en önemli denetim mekanizmasıdır. Ancak "ÇED gerekli değildir" kararı, bu denetimi bypass ederek büyük çevresel riskler taşıyan projelere yeşil ışık yakılması anlamına geliyor. Bolu'da bu durumun iki şok edici örneği yaşanıyor:
Göynük: Bolu Valiliği, Çamlıca köyü mevkisindeki yaklaşık 10 hektarlık ormanlık alanda kurulacak bir taşocağı için "ÇED gerekli değildir" kararı verdi. Proje alanı, Kuru Dere, Kuzu Deresi, Suluca Deresi ve Mezarlık Deresi gibi hayati su kaynaklarının hemen yanı başında yer alıyor.
Mengen: Başkar Madencilik şirketinin, tam 1900 hektarlık devasa bir ormanlık alanda açmak istediği kuvarsit ocağı projesi için de aynı karar verildi. Bu ölçekteki bir projenin kapsamlı bir çevresel denetimden geçmemesi, endişeleri artırıyor.
Bu kararların keyfiliği, projelerin ölçeği karşılaştırıldığında daha da endişe verici bir hal alıyor: Valilik, 10 hektarlık bir alan için kullandığı "ÇED gerekli değildir" anahtarını, bunun tam 190 katı büyüklüğündeki, 1900 hektarlık devasa bir orman katliamı potansiyeli taşıyan bir başka proje için de pervasızca kullanabilmektedir. Bu durum, orman ekosistemlerinin geri dönülmez biçimde tahrip edilmesine kapı aralıyor.

İçme Suyu Kaynakları Doğrudan Hedefte
Projelerin yarattığı tehdit, sadece ormanlarla sınırlı değil; Bolu halkının en temel ihtiyacı olan içme suyunu da doğrudan hedef alıyor. Bolu Merkeze bağlı Müstakimler köyünde planlanan ve "ÇED olumlu" kararı alan taşocağı projesi, konumu itibarıyla kritik bir tehlike arz ediyor.
Projenin konumuyla ilgili endişe verici detaylar şunlar:
Proje sahası tamamen orman içinde yer alıyor.
Abant Gölü’nden doğan ve Bolu'nun içme suyunu besleyen en önemli havzalardan biri olan Büyüksu Çayı'na sadece 100-200 metre mesafede bulunuyor.
Ayrıca, Bolu'nun su ağını besleyen Mengen Çayı, Abant Deresi, Filyos ve Devrek çayları gibi hayati su yolları ile Gökçesu beldesinin su kaynakları da projenin doğrudan etki alanı içindedir.
Bu durum, yalnızca bir çevre sorunu değil, aynı zamanda doğrudan bir halk sağlığı riskidir.

Sadece Bolu Değil: Tüm Milli Parkları Bekleyen Büyük Plan
Bolu'da yaşananlar, parçası olduğu büyük resim anlaşılmadan tam olarak kavranamaz. Bu yerel kriz, aslında ulusal ölçekte bir politika değişikliğinin habercisi olabilir. AKP Sivas Milletvekili Rukiye Toy tarafından hazırlanan yeni bir kanun teklifi, Türkiye'nin en değerli doğal alanlarının geleceği için alarm zilleri çalıyor.
Teklifin içeriği özetle şu şekilde: 77 yıldır koruma altında olan milli parkların "kamu yararı" gerekçesiyle yapılaşmaya açılması hedefleniyor. Eğer bu teklif yasalaşırsa, koruma alanlarına turizm tesisleri, oteller ve çeşitli altyapı projeleri inşa edilebilecek.
Bu düzenleme sadece Abant ve Yedigöller'i değil, Türkiye'nin doğa miraslarını da tehdit ediyor. Risk altındaki alanlar arasında Salda Gölü, Munzur Vadisi, Saklıkent, Karagöl-Sahara, Kaçkar Dağları, Troya, Manyas Kuş Cenneti, Köprülü Kanyon, Olimpos ve Beydağları gibi Türkiye’nin en önemli doğa mirasları da yer alıyor. Bolu'da yaşananlar, bu büyük planın bir provası veya ilk adımı olabilir.

Köylüler ve Savunucular Direnişe Geçti
Bu endişe verici tablo karşısında bölge halkı ve sivil toplum örgütleri sessiz kalmıyor. Batı Karadeniz Çevre Gönüllüleri Platformu öncülüğünde, Mengen'in Ağalar köyünde önemli bir buluşma gerçekleştirildi. Zonguldak, Sakarya, Kocaeli, İstanbul gibi farklı illerden gelen yaşam savunucuları, yerel halkla bir araya geldi.
Buluşmaya CHP ve İyi Parti'den siyasetçiler, belediye başkanı, köy muhtarları, TEMA gönüllüleri ve çevre aktivistleri gibi geniş bir kesim katıldı. Mücadelenin somut adımları da bu toplantıda atıldı:
Köy muhtarlarının öncülüğünde, Mengen'deki kuvarsit ocağı için verilen "ÇED Gerekli Değildir" kararına karşı ortak dava açma kararı alındı.
Mengen yerel temsilcileri, vahşi madenciliğe karşı mücadeleyi büyütmek amacıyla siyasi partiler, sivil toplum örgütleri ve muhtarlardan oluşan yerel bir platform oluşturmak için süreç başlattıklarını açıkladılar.
Direnişin kararlılığı, ortak bir sloganla dile getirildi:
“Topraklarımızı vahşi madencilere vermiyoruz!”
Bolu, sistematik bir maden ve enerji projesi kuşatması altında. "ÇED gerekli değildir" kararlarıyla denetim mekanizmaları devre dışı bırakılıyor, içme suyu kaynakları doğrudan tehdit ediliyor ve tüm bunlar olurken milli parkları yapılaşmaya açacak ulusal bir yasa teklifi gündeme geliyor. Bu gidişat, Türkiye'nin çevre politikalarındaki denetimsizliğin ve "kalkınma" adı altında doğal sermayenin nasıl feda edildiğinin somut bir örneğidir. Karşı karşıya olduğumuz soru, sadece Bolu'nun ormanlarını kimin savunacağı değil, ülkenin doğal mirasının geleceğini hangi değerlerin şekillendireceğidir.
Şu soruyu kendimize sormalıyız: "Doğal mirasımızı 'kamu yararı' adı altında ticari projelere feda etmeye gerçekten hazır mıyız?"




Yorumlar