Anlamlı Denk Gelişler
- Gizem Görhan Yağmur
- 27 May
- 3 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 2 Haz

Bazen yolda yürürken karşına çıkan bir insan, yıllar önce okuduğun bir cümlenin tam da hayatına denk düştüğü an, bir şarkının tam da içinden geçerken çalmaya başlaması...
İşte bunlara “tesadüf” diyor çoğu kişi. Ama ben tesadüften çok daha fazlası olduğuna inanıyorum. Tesadüf değil çünkü. Öylesine olan şeylerden bahsetmiyorum; içini titreten, “Bu nasıl denk geldi şimdi?” dedirten şeylerden bahsediyorum. Hani bazen biriyle karşılaşırsın da daha iki cümle kurmadan, “Bu tanışma boşuna değil” dersin ya, işte o anların bir anlamı var. Hep olmuştur, hep olacak da.
Bence hayat, bizim göremediğimiz bir matematikle, bir düzenle, hatta bazen çok derin bir mizahla örülmüş. Ama biz onu yaşarken çoğu zaman bu örgüyü fark etmiyoruz. Biraz zaman geçince, hani bir durup geriye bakınca, o noktaları birleştirme hali var ya… İşte o zaman görüyorsun ki hiçbir şey öylesine olmamış. Biri seni kırmış mesela. O an canın yanmış ama sonra anlıyorsun ki o kırılma seni başka bir yola sürüklemiş. O yol da seni bir “sen” yapmış; büyütmüş, olgunlaştırmış, hatta belki de olması gereken yere taşımış.
Bir de bazı insanlar vardır, bir anda girer hayatına; hiç beklemediğin bir zamanda. Ne o kişiyi aramışsındır ne de planlamışsındır. Ama bir bakmışsın ki tam ihtiyacın olan enerjiyi taşıyor, seni anlıyor. Belki sadece birkaç ay kalır hayatında, belki de ömür boyu. Ama o gelişin de gidişin de bir anlamı vardır; boşuna değildir.
Yani, kimsenin hayatına “yanlışlıkla” girdiğini düşünmüyorum ben. Her karşılaşma, her konuşma, her göz göze gelme… Bir şekilde seninle ilgili bir şey taşır. Belki de evren o insan üzerinden sana bir şey anlatmak istiyordur. Belki bir aynadır karşındaki, belki de henüz çözemediklerinle yüzleşmen için küçük bir vesiledir. Ama kesinlikle tesadüf değildir. En azından benim kalbim böyle söylüyor.
Hani bazen denk gelmeler büyülüdür ya. Mesela yıllardır gitmediğin bir yere ansızın gitmeye karar verirsin ve orada karşına biri çıkar. Belki bir arkadaş, belki eski bir aşk, belki de daha önce hiç tanımadığın ama bir şekilde tanıdık gelen biri. “Nasıl olur ya?” dersin. “Yıllardır yolum buraya düşmedi ama tam da bugün buradayım ve sen de buradasın.”
Böyle şeyler rastgele olamaz gibi geliyor bana. Olmamalı da zaten. Çünkü insan, yaşadıklarının içinden bir anlam bulmaya ihtiyaç duyuyor, yoksa her şey çok boş geliyor.
Bir de şu var: Bazen biz bir şeyi arıyoruz ama farkında değiliz. Kalbimizde, zihnimizin gerisinde bir niyet taşıyoruz. İşte o niyet, farkında olmadan bizi bir yerlere götürüyor; bazen bir sokağa, bazen bir cümleye, bazen de bir insana. Dışarıdan bakan biri “ne tesadüf” der belki ama sen içten içe bilirsin: Bu, senin ruhunun çağırdığı bir şeydi ve zamanı şimdi geldi. Bu yüzden burada.
Hayatın en güzel yanlarından biri de bu değil mi zaten? Bilmediğin ama hissettiğin bir düzenin içinde olmak. Her şeyin bir nedeni olduğuna inanmak. Belki de en çok da hiçbir şeyin rastgele olmadığına güvenmek.
Bu güven, insanın içinde garip bir huzur bırakıyor. Bazen ne yaşayacağını bilmiyorsun ama diyorsun ki: “Bir sebebi var. Şu an anlamasam da sonra çözülecek.” Bu bakış açısı bile başlı başına bir konfor alanı, çünkü seni hayatın akışına teslim ediyor; zorlamadan, kurcalamadan, “neden”lerle boğulmadan yaşamayı öğretiyor.
Ben bazen geçmişte yaşadığım bazı olayları hatırlıyorum. O zamanlar kafam çok karışıktı, neyin ne olduğunu anlayamıyordum. Ama şimdi bakınca… Her şey olması gerektiği gibi olmuş diyorum. Kiminle ne yaşadıysam, hangi yoldan geçtiysem… Hepsi beni buraya, olduğum yere getirmiş. Her birinin izi var içimde ve iyi ki var. Çünkü bugün olduğum insanı, o “denk gelişler” sayesinde oldum.
Belki de hayat, bizim anlayabildiğimizden çok daha büyük bir zeka tarafından örgüleniyor ve biz sadece küçük bir kısmını görebiliyoruz. Ama bu küçük kısım bile yeterince anlamlı değil mi sence de? O yüzden ben artık bir şey olduğunda önce duruyorum. “Bu neden oldu?” yerine, “Bu bana ne anlatmak istiyor?” diye bakıyorum. Çünkü biliyorum ki bu an, şu saniye, bu karşılaşma... Bir şeylerin devamı ya da başlangıcı. Belki de tam da olması gereken zaman.
Yani uzun lafın kısası… Tesadüf kelimesini ben biraz emekli ettim hayatımdan. Onun yerine "denk gelmek", "karşılaşmak", "zamansız ama yerli yerinde" gibi ifadeleri daha çok seviyorum. Çünkü her denk geliş, içinde bir mesaj taşıyor; bize bir şeyleri hatırlatıyor: Ya kendimizi, ya yolumuzu ya da içimizde unuttuğumuz bir şeyi…
Belki de bu yazıyı şu an okuyor olman bile bir denk geliştir. Belki sana hatırlatması gereken bir şey vardı, belki de sadece kalbini biraz yumuşatmak içindi. Kim bilir…
Ama tesadüf mü? Hiç sanmam.
Mutlulukla kalın :)
Gizem Görhan Yağmur
İletişim: gizemgorhanyagmur@ekolojikevim.com.tr
Yine bir solukta okunacak harika bir yazı…başarıların daim olsun…
Canım Gizem ,
tam da hikayendeki sekilde olan tanisikligimizin hiç bir zaman tesaduf olduğuna inanmadık.Bunun kanlı canlı örneğiyiz ve iyi ki...Yelin yolun çiçek dolsun,keyifli yazilarin olsun...