Oyunlaştırma: Ertelemeyi Bırak, Oyuna Başla
- Zeynep Derin Köseoğlu
- 3 May
- 3 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 9 May

Gününüzün ne kadarı yapmak istemediğiniz işlerle boğuşarak veya yapmanız gerekenlerden kaçınarak (ve ardından gelen suçluluk duygusuyla) geçiyor? Pek çoğumuz için bu, maalesef günün önemli bir bölümünü kapsıyor. Kendimizi sürekli bir şeyleri yapmaya "zorlamak", modern yaşamın adeta bir normu haline geldi. Ancak bu sürekli zorlama çabası gerçekten işe yarıyor mu? Genellikle hayır. Hem yorucu, hem keyifsiz hem de sürdürülebilir değil.
Peki, zor ve sıkıcı görünen görevlerle başa çıkmanın, anlamlı hedeflere ulaşmanın daha keyifli, daha etkili bir yolu olabilir mi? Cevap şaşırtıcı derecede basit olabilir: Oyun!
"Kendini Zorlama" Tuzağı: Neden İşe Yaramıyor?
Kendimizi bir şeyler yapmaya zorlama stratejisinin temel sorunları şunlardır:
Direnç Yaratır: İçsel bir dirençle karşılaşırız. Zorlandığımızı hissettiğimizde, doğal tepkimiz genellikle geri çekilmek veya ertelemektir.
Keyifsizdir: Sürekli bir irade savaşı vermek, süreci keyifsiz ve yıpratıcı hale getirir. Motivasyonumuzu düşürür.
Sürdürülebilir Değildir: Bir görevi zorla bitirsek bile, bir sonraki için aynı mücadeleyi tekrar vermek zorunda kalırız. Bu, bitmeyen bir "doğruyu yapma" çabası ve genellikle yetersizlik hissine yol açar.
Mükemmeliyetçiliği Besler: "Doğru" şekilde yapma baskısı, hata yapma korkusunu artırır ve yaratıcılığı engeller.
Bu kısır döngüden çıkmak mümkün. Zorlama yerine farklı bir yaklaşım benimseyerek, hem daha üretken hem de daha mutlu olabiliriz.

Oyunun Gücü: Görevleri Dönüştüren Yaklaşım
Zorlu, anlamlı, hatta korkutucu görevlerle karşılaştığımızda genellikle iki temel tepki veririz: Kendimizi zorlamak veya kaçınmak. Ancak üçüncü bir yol daha var: Oyun oynamak! Görevlerimize bir "oyun" zihniyetiyle yaklaştığımızda, algımız ve deneyimimiz kökten değişir:
Korkudan Heyecana: Bir görevden korkmak yerine, onunla "oynama" fikri heyecan verici hale gelir. Zorluklar, aşılması gereken eğlenceli engellere dönüşür.
Başarısızlıktan Keşfe: Olası başarısızlıkları düşünmek yerine, eğlence, keşif ve macera fırsatlarını aramaya başlarız. "Ya olmazsa?" yerine "Acaba nasıl olur?" merakı öne çıkar.
Sıkıcılıktan Oyun Alanına: Günümüz, bitirilmesi gereken sıkıcı görevler listesi olmaktan çıkıp, keşfedilecek bir oyun alanına dönüşür.
Mükemmellikten Denemeye: İşleri "mükemmel" yapma baskısı azalır. Bunun yerine yeni şeyler denemeye, hata yapmaya (çünkü bu oyunun bir parçasıdır!) ve neyin işe yaradığını görmeye odaklanırız. Kendimize "karışıklık çıkarma" izni veririz.
Güvenden Büyümeye: Güvenli alanda kalma ihtiyacı azalır. Öğrenme, büyüme ve bilinmeyene adım atma isteği artar.
Canlılık Hissi: Sonsuz görevleri yerine getiren bir robot gibi hissetmek yerine, yeni şeyler deneyen, keşfeden, aktif bir oyuncu gibi hissederiz. Bu, hayatımıza heyecan katar.
Daha Fazla Öğrenme: Hata yapma korkusu olmadan denemeler yapmak, öğrenme sürecini hızlandırır ve daha yaratıcı çözümler bulmamızı sağlar.

Hayatına Oyunu Nasıl Dahil Edebilirsin?
"Tamam, kulağa hoş geliyor ama nasıl yapacağım?" diye düşünüyor olabilirsiniz. Unutmayın, "doğru" cevabı aramak yerine, denemek ve keşfetmek oyunun ruhuna daha uygun! İşte size ilham verecek birkaç başlangıç noktası:
"Nasıl Oyuna Çevirebilirim?" Sorusu: Bir görevle karşılaştığınızda kendinize bu soruyu sorun. Belki arka planda enerji veren bir müzik açmak? Belki görevi küçük, eğlenceli adımlara bölmek? Belki zamanlayıcıyla yarışmak? Belki komik hatalar yapmaya izin vermek?
Boş Zamanları Oyunla Doldur: 10 dakikalık kısa bir boşluğunuz olduğunda bile, hemen telefonunuza sarılmak veya "üretken" bir şeyler aramaya çalışmak yerine, "Şu an ne yapmak eğlenceli olurdu?" diye sorun. Küçük bir mola bile bir oyun fırsatı olabilir.
Başkalarını Oyuna Davet Et: Oyun tek başına olmak zorunda değil! Çocuklar doğal oyun uzmanlarıdır, onlardan ilham alın. Eşinizi, arkadaşlarınızı, hatta iş arkadaşlarınızı (uygun bir şekilde) oyuna davet edin. Birlikte bir sorunu oyuna dönüştürmeyi deneyin.
Rutinleri Boz, Yaratıcı Ol: Her zamanki işlerinizi farklı bir şekilde yapmayı deneyin. İşe/okula giderken farklı bir yol deneyin. E-postalarınızı okurken sıkılmak yerine, bunu daha eğlenceli hale getirecek bir yol bulun (belki komik bir sesle okuyun?). Ev işlerini bir dans partisine dönüştürün!
İlham Veren Kelimeler: Şu kelimeleri aklınızda tutun ve size nasıl ilham verdiklerini görün: Macera, Dans, Oyunlar, Yaratıcılık, İcat, Keşif, Merak, Neşe! Tıpkı yeni yürümeye başlayan bir çocuğun dünyayı keşfederken ki merakı ve tökezlemeleri gibi...
Kendimizi sürekli bir şeyleri yapmaya zorlamak, uzun vadede tükenmişliğe ve motivasyon kaybına yol açan yorucu bir stratejidir. Bunun yerine, hayatımızdaki görevlere ve zorluklara bir "oyun" merceğinden bakmayı öğrenmek, süreci daha keyifli, yaratıcı ve sürdürülebilir hale getirebilir. Oyunu hayatınıza dahil etmek, mükemmeliyetçilikten kurtulmayı, hatalardan öğrenmeyi ve en önemlisi, yaşamın kendisini bir macera olarak görmeyi sağlar. Bugün ne oynamak istersiniz? Karar sizin!
Zeynep Derin Köseoğlu
İletişim: zeynepkoseoglu@ekolojikevim.com.tr
Comments