top of page

İklim Savaşının Perde Arkası ve Yeni Bir Dünya Düzeninin Doğuşu


İklim Savaşının Perde Arkası ve Yeni Bir Dünya Düzeninin Doğuşu

Donald Trump'ın Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu'ndaki 2025 konuşması, sadece narsist bir liderin öfkeli bir tiradı değildi; İkinci Dünya Savaşı'ndan bu yana inşa edilen çok taraflı küresel düzenin resmen reddedildiği, rahatsız edici bir dönüm noktasıydı. "Teleprompter operatörünü büyük belaya sokmakla" tehdit ederek başladığı ve kendisine ayrılan süreyi üçe katladığı konuşmasında Trump, dünya liderlerine ülkelerinin cehenneme gittiğini, iklim krizinin bir "aldatmaca" olduğunu ve BM'nin "Batı ülkelerine yönelik bir saldırıyı finanse ettiğini" söyledi. Bu konuşma, Trump'ın ikinci başkanlık döneminin iklim politikalarını anlamak için bir anahtar niteliğindedir: Bu, sadece bir politika değişikliği değil, küresel düzene karşı açılmış ideolojik bir savaştır.


"Küreselciliğe Karşı Yurtseverlik": İdeolojik Savaşın İlanı


Trump'ın siyasi projesinin temelinde, "küreselciliğin" reddi ve "yurtseverliğin" kutsanması yatar. "Küreselciliği reddettik ve yurtseverliği benimsedik" diyerek, ulusal öz-çıkarı, önceki yönetimlerin savunduğu küresel vatandaşlık ve ortak sorumluluk kavramlarının mutlak karşıtı olarak konumlandırdı. Bu çerçevede, BM gibi çok taraflı kurumlar, küresel sorunları çözmek yerine sorun yaratan, etkisiz bürokrasiler olarak resmedildi.


Bu söylem, özellikle iklim krizi gibi küresel işbirliği gerektiren konularda somut bir eyleme dönüştü. Paris Anlaşması, bu ideolojik savaşta, ABD ekonomisini Çin ve Hindistan gibi ülkelere karşı zayıflatmak için tasarlanmış haksız bir yük ve "küreselcilerin aldatmacası" olarak etiketlendi. Bu nedenle, anlaşmadan çekilmek, sadece bir çevre politikası kararı değil, aynı zamanda ABD'nin egemenliğini ve ekonomik çıkarlarını koruduğunu iddia eden "yurtseverce" bir direniş eylemi haline geldi.


Neoliberalizmin Mirası ve Popülist Başkaldırı


Trump'ın bu anti-globalist duruşunun arkasında, on yıllardır süren neoliberal politikaların yarattığı derin toplumsal hoşnutsuzluk yatmaktadır. Eşi benzeri görülmemiş bir eşitsizlik, orta sınıfın ekonomik durgunluğu ve artan sosyal sıkıntılar, seçmenlerde "ilerleme yerine kopuş" arzusunu tetikledi. Quinn Slobodian gibi tarihçilerin belirttiği gibi, neoliberalizmin en ateşli savunucuları için 1960'lar ve 70'lerin sivil haklar, feminizm ve çevre bilinci gibi sosyal hareketleri, "siyasetin damarlarına enjekte edilmiş bir zehir" gibiydi. Trump'ın BM'deki konuşması, tam da bu zihniyeti yansıtıyordu: korku, kazananlar ve kaybedenler, ırkçılık ve dışlayıcı bir milliyetçilik üzerine kurulu bir dünya düzeni.



İklim Savaşının Perde Arkası ve Yeni Bir Dünya Düzeninin Doğuşu


Bu ideolojik savaşın en somut cephesi enerji politikaları oldu. Trump yönetimi, "Drill, Baby, Drill" (Sondaj yap, bebeğim, sondaj yap) sloganıyla, çevresel kaygıları tamamen göz ardı ederek, yurt içi petrol, doğalgaz ve kömür üretimini en üst düzeye çıkarmayı hedefliyor. Bu strateji, sadece Paris Anlaşması'ndan çekilmekle kalmadı, aynı zamanda ABD'nin kendi içindeki yeşil dönüşüm mekanizmalarını da sistematik olarak baltaladı. Termik santral emisyonlarını sınırlayan düzenlemeler kaldırıldı, temiz enerji yatırımları iptal edildi ve altyapı projelerinin çevresel etki değerlendirme süreçleri ortadan kaldırıldı.


Kaçırılan Fırsat: ABD Geri Giderken Dünya İlerliyor


Trump yönetiminin bu fosil yakıt odaklı inadı, küresel ekonomik gerçeklerle taban tabana zıt bir tablo çiziyor. Uluslararası Enerji Ajansı'na (IEA) göre, 2024 yılında temiz teknolojilere yapılan küresel yatırım, fosil yakıtlara yapılan yatırımın neredeyse iki katına ulaşarak 2 trilyon doları buldu. Dünya, yeşil bir ekonomik devrimin içindeyken, ABD kendi kendini bu yarışın dışına itiyor. Bu strateji, kısa vadede eski endüstrileri koruyor gibi görünse de, uzun vadede ABD'nin 21. yüzyılın en büyük ekonomik ve teknolojik atılımını kaçırmasına neden olma riski taşıyor.


İklim Savaşının Perde Arkası ve Yeni Bir Dünya Düzeninin Doğuşu

Trump'ın BM'de sergilediği performans, sadece utanç verici bir an değildi; aynı zamanda ABD'nin küresel liderlikten çekilerek, yerine kural tanımayan, güce dayalı ve dışlayıcı bir dünya düzeni koyma niyetinin ilanıydı. Rhodium Group'un analizlerine göre, bu politikalar ABD'nin emisyon azaltım hızını yarı yarıya yavaşlatacak ve Paris Anlaşması hedeflerine ulaşmayı imkansız kılacak. ABD'nin yarattığı bu boşluk, Avrupa Birliği ve Çin gibi yeni aktörlerin "yeşil diplomasi" ekseninde birleşmesine ve küresel iklim liderliğini yeniden şekillendirmesine yol açıyor. Gelecek, bu geri çekilişin yarattığı hasarı onarmak için verilecek mücadeleyle şekillenecek ve bu mücadelede ABD, artık çözümün değil, sorunun bir parçası olarak görülüyor.




Yorumlar

5 üzerinden 0 yıldız
Henüz hiç puanlama yok

Puanlama ekleyin
bottom of page