Dünya genelinde biyolojik çeşitlilik kaybını durdurma çabaları, liderlerin 2030 yılına kadar doğanın %30'unu koruma hedefiyle şekilleniyor. Ancak yapılan araştırmalar, bu hedefe yönelik izlenen yöntemlerin biyolojik çeşitlilik üzerindeki etkilerinin tartışmalı olduğunu ortaya koyuyor.
Korunan alanların genişletilmesi, son yıllarda küresel çevre politikalarının odak noktalarından biri haline geldi. BM'nin 16. Taraflar Konferansı’nda (COP16) Kolombiya’da toplanan bilim insanları ve liderler, doğayı korumak için geliştirilen mevcut stratejileri ele aldı. Yapılan son araştırmalara göre korunan alanlarda biyolojik çeşitlilik, koruma altında olmayan alanlardan daha hızlı azalıyor. Bu sonuç, bilim insanları tarafından doğa kaybını durdurma konusunda bir "uyanış çağrısı" olarak değerlendirildi.
30x30 Hedefi ve Biyolojik Çeşitlilik Açmazı
Dünya liderleri, 2030 yılına kadar doğanın %30'unu korumak amacıyla önemli anlaşmalara imza attı. Bu hedef, doğal yaşam alanlarının korunmasını sağlamayı amaçlarken, araştırmalar gösteriyor ki bu tek başına doğayı korumak için yeterli olmayabilir. Doğa Tarihi Müzesi’nin (NHM) yaptığı analizler, biyolojik çeşitlilik açısından zengin toprakların büyük bir kısmının korunan alanlarda olmasına rağmen, bu alanlarda bile ekosistemlerin hızla bozulduğunu ortaya koydu.
Koruma Alanlarında Biyolojik Çeşitlilik Kaybının Sebepleri
Bilim insanları, bu hızlı kaybın nedenlerini sorguluyor. Koruma alanlarının birçoğu ekosistemin tamamını değil, genellikle belirli türleri korumaya yönelik tasarlanmıştır. Bu durum, biyolojik çeşitliliğin genel bütünlüğünü koruma hedefinden sapılmasına neden oluyor. Ayrıca, bazı alanların koruma altına alınmadan önce zaten ciddi hasara uğramış olabileceği belirtiliyor.
NHM’de araştırma inovasyonu başkanı Dr. Gareth Thomas, "Çoğu insan korunan bir alanın doğayı koruyacağını varsayar, ancak durum böyle değil" diyerek mevcut koruma anlayışının yeniden gözden geçirilmesi gerektiğini vurguluyor.
Biyoçeşitliliğe Yönelik Baskılar ve Küresel Tehditler
Korunan alanların %17,5’i kara alanlarından, %8,4’ü ise deniz alanlarından oluşuyor. Ancak dünya genelinde biyolojik çeşitliliğe zarar veren insan faaliyetleri hızla artıyor. Özellikle petrol, gaz ve madencilik faaliyetleri biyolojik çeşitliliğin en yoğun olduğu alanları tehdit ederken, bu durum yerli toplulukların yaşadığı toprakları da etkiliyor. Kongo’daki Conkouati-Douli milli parkı gibi biyolojik çeşitlilik açısından kritik alanların çoğu, petrol ve gaz imtiyazlarıyla kaplanmış durumda. Aynı şekilde, Amazon’da da geniş yerli topraklarının petrol ve gaz aramalarıyla risk altına girdiği belirtiliyor.
İklim Krizi ve Koruma Alanlarına Etkisi
Koruma alanlarının karşı karşıya olduğu tek tehdit insan kaynaklı değil. İklim krizinin tetiklediği orman yangınları, kuraklık gibi olaylar da korunan alanlarda telafisi zor hasarlara yol açıyor. Örneğin, Avustralya’daki ulusal parklar 2019’da büyük yangınlarla zarar gördü, bu da koruma altındaki alanların dahi kırılgan olduğunu gösteriyor.
Çözüm İçin Daha Etkin Koruma Politikaları Gerekiyor
Araştırmacılar, sadece alan belirlemek yerine bu alanlardaki ekosistem sağlığının korunmasına odaklanılması gerektiğini savunuyor. 30x30 hedefinin başarılı olması için, ülkelere daha etkin koruma politikaları geliştirme çağrısında bulunuluyor. Sidney’deki Yeni Güney Galler Üniversitesi’nden yapılan araştırmaya göre, Endonezya, Kongo Demokratik Cumhuriyeti ve Venezuela gibi biyolojik çeşitliliği yüksek ülkelerde, koruma politikalarının yolsuzluk ve siyasi istikrarsızlık gibi sebeplerle etkisiz kaldığına dikkat çekiliyor.
NHM’de politika direktörü Emma Woods, "Daha fazla koruma alanı belirlemek tek başına yeterli değil. Biyolojik çeşitliliği gerçekten koruyabilmek için daha kapsamlı stratejiler geliştirmeliyiz" diyor.
Korunan alanların arttırılması, biyolojik çeşitlilik kaybını durdurmak adına önemli bir adım olsa da, tek başına yeterli değil. Araştırmalar, koruma alanlarının kalitesini artırmaya yönelik somut adımların ve ekosistem hizmetlerinin öneminin altını çiziyor. Dünya liderleri, COP16 gibi zirvelerde bu önemli hedefleri tartışırken, biyolojik çeşitlilik kaybını gerçekten durdurmak için daha etkin çözümler geliştirmek zorunda.
Comments