COP31 Türkiye'de: Uluslararası Basın Ne Diyor? Diplomatik Zafer mi, Zorlu Sınav mı?
- EE Admin

- 21 saat önce
- 3 dakikada okunur

Türkiye'nin 2026 yılında düzenlenecek olan Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Konferansı'na (COP31) ev sahipliği yapacağı resmen açıklandı. Bu karar, Türkiye'yi küresel iklim diplomasisinin merkezine yerleştiren son derece önemli bir gelişme. Peki, uluslararası basın ve kilit kuruluşlar bu habere nasıl tepki verdi? Tepkiler, Türkiye'nin diplomatik manevralarına yönelik övgülerden, ülkenin iklim ve insan hakları politikalarına ilişkin ciddi endişelere kadar geniş bir yelpazeye yayıldı. Bu ev sahipliği, Türkiye için bir dönüm noktası mı olacak, yoksa ülkenin vaatleri ile gerçekleri arasındaki uçurumun sergileneceği zorlu bir sınav mı olacak?
Perde Arkası: Ev Sahipliği Kararı Nasıl Alındı?
Türkiye'nin seçilmesi, aslında aylardır süren jeopolitik bir kilitlenmenin çözülmesiyle mümkün oldu. Ev sahibi ülkenin BM'nin Doğu Avrupa Grubu (EEG) içinden seçilmesi gerekiyordu ancak süreç bir çıkmaza girmişti.
Rusya'nın Ukrayna'yı işgaliyle başlayan bu krizde, Rusya, Bulgaristan gibi Avrupa Birliği üyesi adayların ev sahipliğini engellerken, AB ülkeleri de Rusya ve müttefiklerinin adaylıklarını veto ediyordu. Climate Home News'e konuşan ve ismini vermek istemeyen bir Doğu Avrupalı müzakereci, durumu bir "rehine alma operasyonu" olarak tanımlamıştı.
Bu kilitlenme, Türkiye ile Ermenistan arasında yaşanan "diplomatik atılım" ile aşıldı. Ermenistan, Türkiye'nin desteği karşılığında kendi adaylığından çekildi. Bu hamle, iki ülke arasındaki ilişkilerin normalleşmesi yolunda önemli bir adım olarak görüldü. Sonuç olarak Türkiye, uzun süredir devam eden bu anlaşmazlığı çözen bir "uzlaşı adayı" olarak öne çıktı ve ev sahipliğini kazandı. Bu diplomatik başarı, Türkiye'nin Karadeniz ve Kafkaslar'daki karmaşık jeopolitik dengelerde oynadığı arabulucu rolünü pekiştirirken, aynı zamanda ülkeye iklim değişikliği gibi küresel bir meselede liderlik iddiasını kanıtlama sorumluluğu yükledi.

Fırsat Penceresi: Türkiye İçin Bir "Yükselme" Şansı
Uluslararası basında yer alan iyimser bakış açısına göre, bu zirveye ev sahipliği yapmak Türkiye'nin iklim alanındaki profilini yükseltmesi için büyük bir fırsat sunuyor. Türkiye, 2021'de Paris Anlaşması'nı onaylamış ve 2053 yılına kadar net sıfır emisyon hedefini açıklamıştı.
Ev sahibi ülke olarak Türkiye, şimdi kendi ulusal iklim politikalarını bu 2053 net sıfır hedefi ve küresel 1.5°C hedefiyle uyumlu hale getirmek için artan bir uluslararası baskıyla karşı karşıya kalacak. Bu durum, ülkenin özellikle güneş ve rüzgar enerjisi alanındaki büyük ve henüz tam olarak kullanılmamış potansiyelini sergilemesi için bir vitrin yaratabilir. Ancak bu vitrin, aynı zamanda Türkiye'nin mevcut iklim politikaları ile iddialı hedefleri arasındaki çelişkileri de uluslararası kamuoyunun spot ışıkları altına taşıyacak.
Bu fırsat penceresi, aynı zamanda bir denetim merceği görevi görüyor. Uluslararası gözlemciler, Türkiye'nin ev sahipliğini alkışlarken, ülkenin zayıf iklim ve insan hakları karnesini de hızla gündeme taşıdı. Ev sahipliği kararı, uluslararası alanda iki temel endişe ekseninde birleşen eleştirileri tetikledi: COP'un temel misyonuyla doğrudan çelişen zayıf iklim politikaları ve zirvenin kapsayıcılık ruhuna gölge düşüren sivil toplum üzerindeki baskılar.
Zayıf İklim Karnesi ve Fosil Yakıt Bağımlılığı
Eleştirilerin başında Türkiye'nin mevcut iklim politikaları geliyor. G20 ekonomisi olan Türkiye, büyük ölçüde fosil yakıtlara bağımlı olmaya devam ediyor. Bu nedenle, bağımsız bir değerlendirme kuruluşu olan Climate Action Tracker, Türkiye'nin mevcut iklim planını (Paris Anlaşması kapsamında sunulan Ulusal Katkı Beyanı - NDC) "kritik derecede yetersiz" olarak derecelendiriyor.

Plandaki en temel eleştiri noktası ise ulusal emisyonların en geç 2038 yılına kadar zirveye ulaşmasının hedeflenmesi. İklim uzmanlarına göre bu tarih, küresel hedeflerle uyum sağlamak için çok geç. Bu zayıf iklim karnesi, Türkiye'nin COP ev sahibi olarak güvenilirlik kazanmasının önündeki en büyük engel olarak görülüyor.
Sivil Toplum ve İfade Özgürlüğü Endişeleri
İkinci büyük eleştiri dalgası ise insan hakları alanından geldi. Uluslararası Af Örgütü, Türkiye'nin "vahim insan hakları durumu" nedeniyle bu karardan derin endişe duyduğunu açıkladı. Örgüt, endişelerini şu başlıklar altında özetledi:
İfade, barışçıl toplanma ve örgütlenme özgürlükleri üzerindeki kısıtlamalar.
Çevre savunucuları, aktivistler ve gazeteciler üzerinde yaratılan "caydırıcı etki".
Bu gruplara karşı sıkça "asılsız cezai soruşturmaların" kullanılması.
Uluslararası Af Örgütü'nün temel argümanı net bir şekilde ortaya konuldu:
Başarılı ve kapsayıcı bir COP, sivil toplumun tam, özgür ve anlamlı katılımını gerektirir. Ancak bu katılım, Türkiye'deki mevcut baskıcı ortamda güvence altında değildir.
Bu nedenle örgüt, Türk yetkililerini zirve öncesinde insan hakları ortamını iyileştirmek için "somut adımlar" atmaya çağırdı.
İki Ucu Keskin Kılıç
Sonuç olarak, COP31'e ev sahipliği yapmak Türkiye için hem büyük bir diplomatik başarı hem de muazzam bir sorumluluk anlamına geliyor. Bir yanda küresel liderlik için bir fırsat penceresi açılırken, diğer yanda ülkenin iklim ve insan hakları karnesi yoğun bir uluslararası denetime tabi tutulacak. Türkiye'nin önümüzdeki iki yıl içinde atacağı adımlar, COP31'in ülkenin küresel itibarını parlatan bir diplomatik zafere mi, yoksa iklim ve demokrasi karnesindeki zayıflıklar nedeniyle uluslararası bir hesaplaşma anına mı dönüşeceğini belirleyecek.




Yorumlar