Küresel Krizler Gölgesinde Çocuk Olmak
- EE Admin

- 6 gün önce
- 3 dakikada okunur

20 Kasım 1989. İnsanlık tarihi için bir milat. Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nun Çocuk Hakları Sözleşmesi’ni kabul ettiği bu tarih, yüzyıllardır "korunmaya muhtaç nesne" olarak görülen çocukların, artık "hak sahibi özne" olarak tescillendiği gündür. Bugün, sözleşmenin 35. yılını geride bırakırken 20 Kasım’ı sadece takvimsel bir kutlama olarak değil; küresel vicdanın bir muhasebe günü olarak ele almalıyız.
1980'lerde dünyada doğan her 10 çocuktan biri hayatını kaybederken, bugün bu oranın %3'lere gerilemiş olması büyük bir başarıdır. Ancak "hayatta kalmak" ile "iyi yaşamak" arasındaki uçurum, 2024 yılında hiç olmadığı kadar derinleşmiş durumda. İklim krizi, derinleşen yoksulluk, dijital eşitsizlikler ve savaşlar; çocuk hakları mücadelesinin artık sadece biyolojik bir varoluş mücadelesi olmadığını, aynı zamanda onurlu bir gelecek inşası olduğunu haykırıyor.
Bu yazıda, UNICEF, ILO, TÜİK ve sivil toplum kuruluşlarının 2024 yılı verileri ışığında, dünyanın ve Türkiye’nin çocuk hakları karnesine mercek tutuyoruz.
Geleceğin Çocukları: Afrika ve İklim Krizinin Merkezinde Bir Dünya
UNICEF’in "Dünya Çocuklarının Durumu 2024" raporu, önümüzdeki çeyrek yüzyılı şekillendirecek üç devasa dalgaya (megatrend) işaret ediyor: Demografik değişim, iklim krizi ve teknoloji.
2050 yılına geldiğimizde çocukluk, büyük ölçüde bir "Afrika deneyimi" olacak. Küresel Kuzey yaşlanırken, çocuk nüfusu Sahra Altı Afrika'da yoğunlaşacak. Bu durum, kaynakların adil dağıtılmadığı bir senaryoda, milyonlarca çocuğun temel haklardan mahrum "kayıp bir nesil" olma riskini barındırıyor.
Daha da ürkütücü olanı, iklim krizinin çocuk haklarına doğrudan saldırısıdır. Veriler, 2050’lerde çocukların aşırı sıcak hava dalgalarına maruz kalma riskinin 8 kat, nehir taşkınlarına maruz kalma riskinin ise 3 kat artacağını gösteriyor. Bu, sadece çevresel bir sorun değil; çocukların oyun oynama, eğitim görme ve sağlıklı büyüme haklarının gasp edilmesidir.

Küresel Bir Ayıp: Çocuk İşçiliği
Teknolojinin ve yapay zekanın sınırları zorladığı bir çağda, dünyada hala 138 milyon çocuk işçilik döngüsü içinde hapsolmuş durumda. Bu çocukların 54 milyonu, sağlıklarını ve güvenliklerini tehdit eden "tehlikeli işlerde" çalıştırılıyor. Asya pasifik bölgesinde kaydedilen ilerlemelere rağmen, Sahra Altı Afrika'da artan yoksulluk ve nüfus baskısı, çocuk işçiliğini kronik bir hale getiriyor.
Türkiye: İstatistiklerin Ardındaki Gerçekler
Türkiye, genç ve dinamik nüfusuyla övünen bir ülke olsa da, 2024 verileri "demografik fırsat penceresinin" kapanmakta olduğunu ve mevcut çocukların yaşam kalitesinde ciddi sorunlar yaşandığını gösteriyor. Nüfusun %25,5'ini oluşturan çocukların yaşam koşulları, batıdan doğuya gidildikçe dramatik bir şekilde değişiyor.
Dijitalleşme oranının %83,9'a ulaştığı ülkemizde, çocuklar internete erişebiliyor ancak güvenli ve nitelikli bir dijital ortama ne kadar sahip oldukları tartışmalı. Siber zorbalık ve içerik denetimsizliği, fiziksel sokaklardaki tehlikelerin dijital dünyaya taşınmasına neden oluyor.
Çocuk İşçiliği ve "Meskun Mahal"de Yitip Giden Hayatlar
Türkiye'de ekonomik krizin en ağır faturasını çocuklar ödüyor. TÜİK verilerine göre 15-17 yaş grubunda işgücüne katılım oranı %24,9'a yükseldi. Ancak asıl trajedi, İSİG Meclisi'nin raporlarında gizli. Son 10 yılda en az 742 çocuk işçi çalışırken hayatını kaybetti.
Eskiden tarım alanlarında görülen çocuk işçiliği, artık kentlerin merkezine, sanayi sitelerine ve inşaatlara taşınmış durumda. Özellikle Mesleki Eğitim Merkezleri (MESEM) uygulaması, çocukları "stajyer" adı altında ucuz işgücü olarak piyasaya sürdüğü gerekçesiyle sert eleştirilerin odağında. 14 yaşındaki çocukların inşaatlarda çalışırken yaralanması veya fabrikalarda hayatını kaybetmesi, iş güvenliği kültürünün iflas ettiğinin en acı kanıtı.

Eğitimde Kayıp Halkalar: Deprem ve Mülteci Çocuklar
6 Şubat depremleri, üzerinden geçen zamana rağmen eğitimde derin yaralar bırakmaya devam ediyor. Mülteciler Derneği'nin raporuna göre, deprem bölgesinden büyük şehirlere göç etmek zorunda kalan mülteci çocukların önemli bir kısmı, bürokratik engeller nedeniyle okullara kayıt yaptıramıyor. "Kimlik kayıt ili" veya "adres beyanı" gibi prosedürler, çocuğun en temel anayasal hakkı olan eğitim hakkının önüne set çekiyor.
Eğitim sisteminde ayrıca ÇEDES gibi projeler üzerinden yürütülen "değerler eğitimi" tartışmaları, pedagojik kaygıları beraberinde getiriyor. Okullarda manevi danışmanların görevlendirilmesi ve mezar başında ağıt yakma gibi etkinlikler, laik ve bilimsel eğitim ilkeleri çerçevesinde tartışma yaratıyor.
Rakamlardan Eyleme
FİSA Çocuk Hakları Merkezi'nin verilerine göre, sadece 2024 yılında 777 çocuk önlenebilir sebeplerle (ihmal, kaza, denetimsizlik) yaşamını yitirdi. Bu rakamlar bize, çocuk haklarının kağıt üzerinde kalan süslü cümlelerden ibaret olmaması gerektiğini hatırlatıyor.
20 Kasım Dünya Çocuk Hakları Günü'nde verilmesi gereken asıl mesaj şudur: Çocuklar geleceğin teminatı değil, bugünün ortaklarıdır. Onların yoksullukla, işçilikle, iklim kriziyle ve eğitimsizlikle boğuştuğu bir dünyada, hiçbir yetişkinin geleceği güvende değildir. Bugün, çocuklar için "daha iyi bir dünya" dilemekten vazgeçip, o dünyayı inşa etmek için somut adımlar atma günüdür.




Yorumlar