Küresel Su Krizi Raporu: Eriyen Buzullar, Kuruyan Nehirler ve Türkiye İçin Alarm Zilleri
- EE Admin

- 23 Eyl
- 3 dakikada okunur

Dünya Meteoroloji Örgütü'nün (WMO) 2024 Küresel Su Kaynakları Durumu Raporu, gezegenimizin su döngüsünün artık bildiğimiz gibi işlemediğini, tehlikeli ve öngörülemez bir yola girdiğini ilan ediyor. Bir yanda rekor kıran seller, diğer yanda ise tarihi kuraklıklar... Bu küresel "hidrolojik paradoks", sadece bir çevre sorunu değil, aynı zamanda ekonomileri, toplumları ve medeniyetin temelini sarsan bir güvenlik krizi. WMO'nun "ölçemediğimizi yönetemeyiz" uyarısıyla sunduğu bu rapor, eriyen buzullardan tükenen yeraltı sularına kadar gezegenin su bilançosunun nasıl alarm verdiğini gözler önüne seriyor. Peki, bu küresel alarmın yankıları, su stresi altındaki Türkiye'de nasıl duyuluyor?
Küresel Hidrolojik Paradoks: WMO Raporunun Çarpıcı Bulguları
WMO'nun raporu, iklim değişikliğinin su döngüsünü nasıl istikrarsızlaştırdığını somut verilerle ortaya koyuyor. Artık sorun sadece suyun azlığı değil, aynı zamanda aşırılığı ve dengesiz dağılımı.
1. Seller ve Kuraklıklar Arasında Salınan Bir Dünya:
2024, kayıtlara geçen en sıcak yıl olurken, El Niño olayı bu aşırılıkları daha da körükledi. Rapor, küresel nehir havzalarının sadece üçte birinin normal akış koşullarına sahip olduğunu, geri kalanının ise ya rekor seviyede taşkınlar ya da ciddi kuraklıklarla boğuştuğunu belirtiyor. Amazon ve São Francisco gibi devasa havzalar kuraklıkla mücadele ederken, Orta Avrupa ve Asya'da yıkıcı seller yaşandı. Bu durum, suyun artık güvenilir bir kaynak olmaktan çıktığını ve mevcut su yönetimi altyapılarının bu yeni ve kaotik düzene yetersiz kaldığını gösteriyor.
2. Sessiz Kriz: Geri Dönülmez Buzul Kaybı:
Raporun en endişe verici bulgularından biri, gezegenin tatlı su rezervuarları olan buzullardaki geri döndürülemez erime. 2024, üst üste buz kaybının yaşandığı üçüncü yıl olarak kayıtlara geçti ve bu süreçte 450 gigaton buzul eriyerek deniz seviyesini tek başına 1.2 milimetre yükseltti. Bazı bölgelerde "zirve su" (peak water) eşiği aşıldı. Bu, bir buzuldan gelen su akışının maksimuma ulaştığı ve artık kalıcı olarak azalacağı anlamına gelen, geri dönüşü olmayan bir noktadır. Bu, milyonlarca insanın su kaynağı olan nehirlerin gelecekte kuruma riskiyle karşı karşıya olduğunu gösteren bir erken uyarı sistemidir.
3. Görünmez Tehdit: Tükenen Yeraltı Suları:
Benzer bir "sessiz kriz" de yeraltı sularında yaşanıyor. İncelenen 37.000'den fazla su kuyusunun sadece %38'i normal seviyelerde. Özellikle Güney Avrupa gibi bölgelerdeki aşırı kullanım, binlerce yılda oluşan bu değerli kaynakların kalıcı olarak tükenmesine yol açıyor. Bu, sadece bugünün değil, gelecek nesillerin de su hakkının gasp edildiği anlamına geliyor.

Küresel Raporun Işığında Türkiye'nin Kırılgan Su Profili
WMO'nun çizdiği bu küresel tablo, Türkiye'nin kendi su sorunlarını daha net bir çerçeveye oturtmamızı sağlıyor. Türkiye, bu küresel krizin hem bir parçası hem de en savunmasız aktörlerinden biri.
1. "Su Stresi Çekiyoruz": Rakamlarla Türkiye'nin Su Gerçeği:
Uluslararası standartlara göre, kişi başına düşen yıllık 1.312 metreküplük su miktarıyla "su stresi" çeken bir ülkeyiz. Artan nüfus ve iklim değişikliğinin etkisiyle bu rakamın 2050'de 1.069 m³'e düşmesi ve Türkiye'nin "su kıtlığı çeken" bir ülke haline gelmesi riski bulunuyor. Bu, artık su yönetiminde "idare etme" döneminin bittiğini, "kriz yönetimi" döneminin başladığını gösteriyor.
2. En Büyük Tüketici, En Büyük Sorun: Tarımsal Sulama:
Türkiye'nin tatlı su kaynaklarının yaklaşık %77'si tarım sektöründe kullanılıyor. Bu devasa tüketimin ana nedeni ise hala yaygın olarak kullanılan verimsiz "vahşi sulama" yöntemleri. Konya Kapalı Havzası'ndaki yeraltı sularının tükenmesi ve artan obruklar, küresel yeraltı suyu krizinin Türkiye'deki en somut ve yıkıcı yansımasıdır. Büyük Menderes Havzası'nda tarım alanlarının sadece yarısına su verilebilmesi, plansız üretimin ve verimsizliğin çiftçiyi ve ekonomiyi nasıl vurduğunu gösteriyor.

3. Çöken Altyapı Projeleri ve Yönetim Zafiyeti: Melen Barajı Örneği:
İstanbul'un su sigortası olması gereken devasa Melen Barajı projesinin, 10 yılı aşkın süredir devam eden inşaatına ve harcanan milyarlara rağmen zeminindeki çatlaklar nedeniyle hala su tutamıyor olması, Türkiye'nin su yönetimindeki en büyük paradokslardan biridir. Bu durum, sorunun sadece yeni kaynaklar bulmakla çözülemeyeceğini; asıl meselenin mevcut kaynakları verimli kullanmak, şehirlerdeki %70'lere varan su kayıp ve kaçaklarını önlemek ve bütüncül bir yönetim stratejisi geliştirmek olduğunu kanıtlıyor.
Çözüm Mümkün: Su Güvenliği İçin Stratejik Yol Haritası
Bu karamsar tabloya rağmen, çözüm için atılabilecek somut adımlar var:
Tarımsal Devrim: Vahşi sulamadan modern ve verimli sulama sistemlerine geçişin devlet teşvikleriyle hızlandırılması.
Kentsel Verimlilik: Şehirlerdeki su kayıp ve kaçaklarını önleyecek altyapı yatırımlarının önceliklendirilmesi.
Bütünleşik Havza Yönetimi: Her su havzasının kendine özgü sorunlarına yönelik, tüm kurumların koordinasyon içinde olduğu yerel yönetim planlarının uygulanması.
Bireysel Sorumluluk: Günlük hayatta su tasarrufu alışkanlıklarının bir yaşam biçimi haline getirilmesi.
WMO'nun küresel raporu, suyun artık bol ve güvenilir bir kaynak olmadığını, aksine giderek daha değişken, riskli ve stratejik bir varlık haline geldiğini kanıtlıyor. Türkiye'nin su stresi ve gelecekteki su kıtlığı riski, bu küresel tablonun bir yansımasıdır. Su güvenliğimizi sağlamak, sadece bugünün değil, gelecek nesillerin de yaşam hakkını ve ülkenin stratejik direncini güvence altına almaktır.




Yorumlar