top of page

Susmuyoruz, Korkmuyoruz, İtaat Etmiyoruz!

Susmuyoruz, Korkmuyoruz, İtaat Etmiyoruz!

Her 25 Kasım'da sokaklar, kadına yönelik şiddete karşı yükselen seslerle yankılanır. Bu tarih, sadece bir anma ritüeli değil, aynı zamanda küresel vicdanın bir muhasebe günüdür. Ancak 2025 yılına geldiğimizde, mücadelenin cephesi genişledi ve karmaşıklaştı. Artık şiddet sadece fiziksel değil, aynı zamanda dijital; sadece kapalı kapılar ardında değil, aynı zamanda ekranlarımızın ardında.


Birleşmiş Milletler ve Dünya Sağlık Örgütü'nün son verileri, şiddetin biçim değiştirerek sürekliliğini koruduğunu acı bir şekilde ortaya koyuyor. Fiziksel şiddet ve kadın cinayetleri azalmazken, teknoloji faillere kurbanlarını "uzaktan" kontrol etme, taciz etme ve susturma imkânı tanıyan yeni silahlar sundu. Bu yazıda, 25 Kasım'ın tarihsel kökenlerinden yola çıkarak günümüzün en yakıcı sorunu olan "dijital şiddete" ve Türkiye'deki mücadele alanlarına mercek tutuyoruz.


Kelebeklerin Mirası: 25 Kasım Neden Bir Direniş Sembolü?


Bu tarihin neden seçildiğini anlamak, mücadelenin politik doğasını kavramak için hayati önem taşır. 25 Kasım, rastgele bir gün değil; arkasında kanla yazılmış bir direniş öyküsü, "Kelebekler" olarak bilinen Mirabal Kardeşler'in mirası var. Dominik Cumhuriyeti'ni demir yumrukla yöneten Trujillo diktatörlüğüne karşı direnen Patria, Minerva ve Maria Teresa Mirabal, rejimin hedefi haline gelmişti.


Susmuyoruz, Korkmuyoruz, İtaat Etmiyoruz!

25 Kasım 1960'ta, rejimin ajanları tarafından vahşice katledildiler. Bu cinayet, diktatörlüğün sonunu getiren toplumsal ayaklanmanın fitilini ateşledi. Yıllar sonra Latin Amerikalı feministlerin başlattığı hareket, 1999'da Birleşmiş Milletler tarafından tanındı ve Mirabal Kardeşler'in çığlığı, küresel bir mücadele gününe dönüştü.


Yeni Savaş Alanı: Dijital Şiddetin Anatomisi


Birleşmiş Milletler, 2025 yılı kampanyasının merkezine günümüzün en sinsi tehdidini koydu: Dijital Şiddet. Bu, teknolojinin kadınları denetlemek, korkutmak veya susturmak için kullanılmasıdır ve etkileri sanal değil, gerçektir.


Bunların başında, rıza dışı paylaşılan mahrem görüntülerle yapılan şantajları ve itibar suikastlarını içeren görüntü temelli cinsel istismar geliyor. Bu tehdit, deepfake ve yapay zeka teknolojileriyle daha da tehlikeli bir boyuta ulaştı; öyle ki internetteki deepfake videoların yüzde doksan beşi, kadınların yüzlerinin pornografik içeriklere rıza dışı monte edilmesiyle oluşturuluyor.


Doxxing, yani kişisel verilerin ifşası ise şiddeti sanal dünyadan fiziksel hayata taşıyan bir köprü görevi görüyor. Tüm bunlara ek olarak, siber takip (cyberstalking), casus yazılımlar aracılığıyla kadınların anlık konumlarının izlenmesiyle, genellikle fiziksel şiddetin bir ön hazırlığı olarak kullanılıyor.


Küresel Rakamlar: Şiddet Pandemisi Hız Kesmiyor


Dünya Sağlık Örgütü verileri, tablonun vahametini gözler önüne seriyor: Her üç kadından birinin, yani yaklaşık 736 milyon kadının, hayatı boyunca en az bir kez fiziksel veya cinsel şiddete maruz kaldığı tahmin ediliyor.


Bu tabloyu daha da karartan ise kadın cinayetleri. 2024 verilerine göre, her 11 dakikada bir kadın, en yakınları yani partnerleri veya aile üyeleri tarafından öldürülüyor. Bu durum, evi kadınlar için en tehlikeli yerlerden biri haline getiriyor.


Bu şiddet sarmalı, savaş, yoksulluk ve iklim krizi gibi insani krizlerle daha da derinleşiyor. Taliban yönetimindeki Afganistan'dan, çete şiddetinin vurduğu Haiti'ye kadar, kriz bölgelerinde kadınlar en ağır bedeli ödüyor.


Susmuyoruz, Korkmuyoruz, İtaat Etmiyoruz!

Türkiye'nin Karnesi: Hukuki Mücadele ve Sahadaki Gerçekler


Türkiye, kadına yönelik şiddetle mücadelede güçlü bir kadın hareketine ve 6284 Sayılı Kanun gibi önemli bir hukuki dayanağa sahip. Bu kanun, şiddet mağdurlarına uzaklaştırma kararı, sığınak ve maddi yardım gibi hayati koruma mekanizmaları sunuyor.


Ancak bu yasal güvenceye rağmen, sahadaki gerçekler endişe verici. Sivil toplum raporları, kadın cinayetlerinin hız kesmediğini ve özellikle "şüpheli ölüm" vakalarında endişe verici bir artış olduğunu gösteriyor. İntihar süsü verilmiş bu vakalar, cezasızlık kültürünün tehlikeli bir yansıması olarak karşımıza çıkıyor.


İşte bu tabloya karşı, Türkiye'de kadınlar 25 Kasım'da sokakları terk etmiyor. Yasaklamalara ve engellemelere rağmen yükselen "Susmuyoruz, korkmuyoruz, itaat etmiyoruz" sloganları, mücadelenin en canlı ve dinamik cephesini oluşturuyor.


Dileklerden Eyleme Geçme Zamanı


25 Kasım 2025 itibarıyla, şiddetle mücadele dijital ve fiziksel alanların iç içe geçtiği karmaşık bir zeminde yürütülüyor. Çözüm, tek bir yasada veya uygulamada değil; hükümetlerin, teknoloji şirketlerinin, sivil toplumun ve bireylerin ortak sorumluluk üstlendiği çok boyutlu bir stratejide yatıyor. "Kelebekler"in 1960'ta yaktığı direniş meşalesi, bugün dijital ağlarda, sokaklarda ve meclislerde, daha eşit ve özgür bir dünya talebiyle yanmaya devam etmektedir.



Yorumlar

5 üzerinden 0 yıldız
Henüz hiç puanlama yok

Puanlama ekleyin
bottom of page