Paris Anlaşması'nın 10 Yıllık Bilançosu
- EE Admin

- 23 saat önce
- 3 dakikada okunur

Tarihi Paris iklim zirvesinin üzerinden on yıl geçti. Sera gazı emisyonlarını dizginlemeyi amaçlayan bu ilk ve tek küresel anlaşmaya dönüp baktığımızda, genellikle başarısızlıklar ve hayal kırıklıkları üzerinde durma eğilimindeyiz. Ancak hikayenin tamamı çok daha karmaşık; şaşırtıcı ilerlemeler ve beklenmedik zorluklar içeriyor. İklim eylemiyle geçen son on yılın en çarpıcı ve ezber bozan gerçeklerinden bazılarını ortaya koyarak, bu çelişkili tabloyu daha net anlamaya çalışalım.
Kötü Gidişata Rağmen Önemli Bir Başarı: Felaket Senaryosu Nasıl Önlendi?
Dünya, iklim hedeflerine ulaşmaktan hâlâ çok uzak olsa da, Paris Anlaşması'nın somut ve ölçülebilir bir başarısı var: Gezegenimizi en kötü durum senaryosundan uzaklaştırdı. Anlaşmadan önce, gezegen 4°C'den fazla bir sıcaklık artışıyla sonuçlanacak feci bir yörüngedeydi. Paris'ten sonra bu tahmin 3°C'ye düştü. 2021'deki Glasgow zirvesinin ardından 2.8°C'ye geriledi ve bugün, mevcut tüm taahhütlerin yerine getirilmesi durumunda, öngörülen artış yaklaşık 2.5°C seviyesinde. Bu, küresel işbirliğinin yetersiz de olsa ne kadar önemli bir fark yaratabildiğini gösteren kayda değer bir değişimdir.
En Büyük Kirletici ve En Büyük Kurtarıcı: Çin'in Akıl Almaz İkilemi
Çin, iklim krizinde hem sorunun en büyük parçası hem de potansiyel çözümün merkezinde yer alan çelişkili bir role sahip. İşin olumsuz tarafı, Paris Anlaşması'ndan bu yana sera gazı emisyonlarındaki artışın yaklaşık %90'ı tek başına Çin'den kaynaklandı. Bu artışın ardında karmaşık jeopolitik ve ekonomik dinamikler yatıyor. Donald Trump'ın 2017'de ABD'yi anlaşmadan çekme süreci, Çin'in karbon salım hızını artırmasında kısmi bir sorumluluk taşıyor olabilir. Pekin'in ekonomik büyümeyi geleneksel yöntemlerle, yani emlak piyasası, çelik ve çimento üretimiyle destekleme politikası ve ABD'nin gümrük vergilerine verdiği tepki, kömüre dayalı enerji üretiminde yeni bir patlamayı tetikledi.
Ancak madalyonun diğer yüzü şaşırtıcı derecede olumlu veriler sunuyor:
Geçtiğimiz yıl Çin, tek başına dünyanın geri kalanının tamamından daha fazla yenilenebilir enerji kapasitesi ekledi.
Temiz enerji, şu anda ülke GSYİH'sinin %10'unu oluşturuyor.
Çin'in üretim gücü sayesinde, güneş panellerinin fiyatı son on yılda yaklaşık %90 oranında düştü.
Bu ikili durum, Çin'in hem emisyon artışının ana motoru olduğunu hem de temiz enerji devrimini küresel ölçekte mümkün kılan en büyük itici güç olduğunu gösteriyor.

Sadece Emisyon Değil, Güven de Krizde: Zengin ve Yoksul Ülkeler Arasındaki Uçurum
Bir zamanlar Paris Anlaşması'nın temelini oluşturan gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler arasındaki güven bağı giderek zayıflıyor. Anlaşma, zengin ve yoksul ülkeleri bir araya getiren "Yüksek Hırs Koalisyonu" sayesinde mümkün olmuştu. Ancak bu güven, son yıllarda yaşananlarla ciddi şekilde aşındı. Covid-19 pandemisi sırasında küresel kuzeyin aşıları paylaşmadaki yavaşlığı, yoksul ülkelerde derin bir şok ve güvensizlik yarattı.
Bu siyasi kırılmaya ek olarak, zengin ülkelerin mali taahhütlerini yerine getirmekteki isteksizliği de hayal kırıklığını derinleştiriyor. Özellikle iklim felaketlerinden etkilenen topluluklara yardım etmeyi amaçlayan kayıp ve zarar fonundaki yavaş ilerleme ve 2035 yılına kadar vadedilen yıllık 1.3 trilyon dolarlık iklim finansmanı üzerindeki tartışmalar, bu uçurumu daha da büyütüyor. BM'nin En Az Gelişmiş Ülkeler grubu başkanı Evans Njewa, bu durumu net bir şekilde özetliyor:
"İklim finansmanı bizim için bir hayır işi değildir. Yasal bir zorunluluktur, bu yüzden harekete geçirilmeli ve bize sağlanmalıdır. Bu küresel krize verilecek küresel tepkinin tek yolu budur."
Umut Veren İvme: Temiz Enerji Devrimi Sessizce Hızlanıyor
İklimle ilgili karamsar havanın aksine, temiz enerji alanında küresel ölçekte şaşırtıcı derecede güçlü ve olumlu bir ivme söz konusu. Bu sessiz devrimi destekleyen bazı kilit istatistikler şöyle:
Yenilenebilir enerji, geçen yıl %15 oranında rekor bir büyüme kaydetti ve tüm yeni enerji üretim kapasitesinin %90'ından fazlasını oluşturdu.
Temiz enerjiye yapılan yatırım 2 trilyon doları aşarak fosil yakıt yatırımını ikiye katladı.
Elektrikli araçlar artık dünya çapında satılan yeni arabaların yaklaşık beşte birini oluşturuyor.
Hindistan, yenilenebilir enerji hedefine planlanandan beş yıl önce ulaştı.
Bu veriler, hakim olan iklim çaresizliğine karşı güçlü bir karşı anlatı sunuyor ve ekonomik ve teknolojik dönüşümün ne kadar hızlı gerçekleşebileceğini gösteriyor.

Dengeyi Nereye Taşıyacağız?
Paris Anlaşması'ndan bu yana geçen on yıl, çelişkilerle dolu bir hikaye oldu: Önemli ilerlemeler tehlikeli geri adımlarla, küresel işbirliği ise derinleşen anlaşmazlıklarla bir arada yaşandı. Bu nedenle kesin bir başarı veya başarısızlıktan söz etmek mümkün değil. Bu çelişkilerle dolu on yılın ardından önümüzdeki kritik dönemde, küresel işbirliğinin kırılgan bağlarını onarıp ibreyi kararlı bir şekilde umuda çevirebilecek miyiz?




Yorumlar